Haber

Barış akademisyenlerine yönelik zulüm sürüyor: ‘Onların dertleri delil değil’

DUVAR -Eğitim Sen, açıklamasında, ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza attıkları için KHK ile ihraç edilen akademisyenlerin göreve iade işlemlerine ilişkin mahkemelerce verilen ret kararlarının hukuka aykırı olduğunu belirterek, “Söz konusu kararlara yapılan itirazlara ilişkin yürütmenin durdurulması kararlarının gerekçelerinde, sosyal medya paylaşımları gibi hukuki karşılığı olmayan gerekçeler ileri sürülse de, kararı doğrudan tanımayan nedenler ortaya konmuştur.” Şimdi Anayasa Mahkemesi’nin kararı açıklanmaya başlandı. Mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımaması nedeniyle iade süreci yılan hikayesine dönüştü” dedi.

Hukuksuz kararlarla sürecin yeniden normale döndüğü belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Akademisyenler mahkemelere açıklamak zorunda kaldıkları en temel hukuk ilkelerini bir kez daha mahkemelere açıklamak zorunda kaldılar. Ancak daha vahimi, yıllar geçtikçe haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen herkes gibi barış akademisyenlerinin de ihraç edilmesidir.” “Yaşanan acıların yükü ikinci ihraçla daha da ağırlaştı.”

Eğitim Sen Ankara 5 Nolu Şube Sekreteri Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun da konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Hem delil istiyorlar hem de delilleri dikkate almıyorlar. Beyannamedeki imzayı mensubiyet olarak kabul ediyorlar. Onların sorunu delil değil. Emirleri yerine getiriyorlar.” Al. Kanun diye bir şey yoktur.”

‘İŞKENCEYİ MEŞRU KABUL EDEN KARARLAR ALINDI’

Eğitim Sen’in “Barış akademisyenlerine yargı işkencesi yapıyor” başlıklı yazılı açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:

“Bu suça ortak olmayacağız!” Bildirgeye imza attıkları için yıllardır çeşitli hukuksuz eylemlere ve zulme maruz kalan barış akademisyenlerinin işe iade süreci, mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımaması nedeniyle salyangoz hikayesine dönüştü.

Özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarının mahkemeler tarafından hukuka aykırı olarak tanınmaması ve siyasi iktidarın bu hukuksuzluğu destekleyen tutumu, barış akademisyenlerinin göreve iade sürecini doğrudan etkilemiştir.

Hatırlanacağı üzere, Anayasa Mahkemesi’nin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendiren kararına ve hakkında açılan ceza davalarında verilen “beraat kararları”na rağmen, hatırlanacağı üzere; İmzacı akademisyenler, OHAL Süreçlerini İnceleme Komisyonu “kurumsal görüş”ün hukuki geçerliliğinin bulunmadığına karar verdi. İmzacı akademisyenlerin yapay ilişkiler yoluyla uğradığı hukuksuzluk ve zulmü “meşru” sayan ret kararları verdi.

Bunun üzerine Olağanüstü Hal Kurulu kararlarına karşı Ankara’da yetkili idare mahkemelerinde açılan davalarda, mahkemelerin kurumlardan talep ettiği bilgi ve belgelerde sürecin hukuki dayanaktan yoksun olduğu, ancak mahkemeler farklı kararlar verebiliyordu.

Öte yandan, pek çok akademisyenin halen hakkında mahkemenin olumsuz karar vermesi ya da mahkeme kararının henüz verilmemesi nedeniyle ihraç edildiğini de belirtmek isteriz.

‘HİÇBİR TEMEL SAĞLANMADI’

Ayrıca göreve başladıkları üniversitelerin mahkemeye yaptığı itirazlar nedeniyle istinaf mahkemesi, göreve iade edilen akademisyenler hakkında yürütmeyi durdurma kararı vererek akademisyenlerin ikinci kez görevden alınmasına neden oldu.

Söz konusu kararlara yapılan itirazlara ilişkin yürütmenin durdurulması kararları kapsamında sosyal medya paylaşımları gibi hukuki karşılığı olmayan destekler ileri sürülse de artık Anayasa Mahkemesi kararını doğrudan tanımayan ilişkiler de gündeme gelmeye başlamıştır. öne sürülmeli.

Ankara 13. Bölge İdare Mahkemesi, normal prosedürün aksine görevlerine iade edilen akademisyenlerin belgelerini hızla inceliyor. Yürütmeyi durdurma kararlarında, bildiriye imza atma eylemini “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendiren Anayasa Mahkemesi’nin kararını “kopyala-yapıştır” yöntemini kullanarak zayıflatmayı amaçlıyor.

Şöyle ki, Ankara 13. Bölge İdare Mahkemesi, kamu görevlilerinin siyasi iktidara sadakatle itaat etmesini zorunlu görmektedir. Yürütmenin durdurulması kararları bağlamında akademik özgürlüğü göz ardı ederek, kamu görevinden ihraç edilmeyi, kamu görevlilerinin niyet ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran, en temel hak ve özgürlüklerini yok sayan ihraç uygulamasıyla disiplin cezasıyla eşitleyen bir tutum benimsiyor. Seyahat özgürlüğünden çalışma özgürlüğüne kadar özgürlükler. Kısaca bildiriyi imzalama eylemini doğrudan hata olarak tanımlıyor.

‘BU HUKUKİ HUSUSU AÇIKLAMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Böylece süreç başlangıca döndü ve akademisyenler yıllardır mahkemelere açıklamak zorunda kaldıkları en temel hukuki unsurları bir kez daha açıklamak zorunda kaldı. Ama daha da önemlisi, haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen herkes gibi barış akademisyenlerinin de yıllar içinde maruz kaldığı işkencenin yükü, ikinci ihraçla daha da ağırlaştı.

Eğitim Sen olarak hiçbir üyemizi bu baskı karşısında yalnız bırakmayacağımızı belirtmek isteriz. Maruz kaldığımız bu hukuki saçmalığı uluslararası platformlarda ısrarla anlatmaya devam edeceğiz. “Haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen tüm üyelerimiz görevlerine dönene kadar tüm gücümüzle mücadele edeceğiz.”

‘AYNI ŞEYDEN YARGILANIYORSANIZ SONUÇ AYNI OLMALIDIR, SORUNLARI DELİL DEĞİLDİR’

Bu arada Eğitim Sen Ankara 5 Nolu Şube Sekreteri Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, barış akademisyenlerine yönelik hak ihlallerine ilişkin Gazete Duvar’a şunları söyledi:

“Yerel mahkeme kararlarında zaten birçok çelişki var. 19. İdare Mahkemesi ve 20. İdare Mahkemesi çoğunlukla para iadesi verirken, 24. ve 25. İdare Mahkemeleri tüm belgeleri reddediyor. Ancak hukukta tekdüzelik ilkesi var. Yargılanıyoruz. Aynı dertten, aynı beyandan, aynı şeyden yargılanırsak aynı sonuçla reddedilmeli, ya hepimiz reddedilmeli ya da hepimiz iade edilmeli, böyle davranmıyorlar. 13. ve 15. mahkemeler İstinaf mahkemesi önlerine gelen tüm iade kararlarını reddediyor. Arkadaşlarımız yine ihraç ediliyor. Siyasi saiklerle hareket ediyorlar. İktidar partisi 13. Yargıtay’a “önüne gelen dosyalara” “Reddet” dedi. Bunun başka açıklaması yok. Bir gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açıklama yapmak için yapıyorlar bunu. Herkesi reddederlerse bu olmaz. Herkes ‘terörist’ olamaz! İstinaf mahkemeleri soruyor polis, MASAK ve jandarmadan bilgi almak için. Bir Arkadaşımızın evraklarında bu var. ‘Bahsedilen kişinin herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı yoktur’ yazıyordu. Ancak istinaf mahkemesi iade kararını reddetti. İkisi de kanıt istiyor ve kanıtları görmezden geliyor. Beyannamedeki imzayı mensubiyet olarak kabul ederler. Sanırım emir aldılar. Peki daha ne deliller aranıyor? Onların kaygıları delil değildir. Aldıkları emirleri yerine getiriyorlar. Kanun uygulanıyor diye bir şey yok. Anayasa Mahkemesi kararını da tanımıyorlar. Anayasa Mahkemesi bildirgenin imzalanmasının ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna karar verdi.”

(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu